Arz-i Mevud’un Merkezi Neresidir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir Bakış
Arz-i Mevud, eski metinlerde “vaat edilmiş toprak” olarak bilinen ve çeşitli kültürel, dini ve toplumsal bağlamlarda farklı şekillerde yorumlanan bir kavramdır. Çoğu zaman Ortadoğu, Kudüs gibi kutsal şehirlerle ilişkilendirilse de, aslında Arz-i Mevud’un merkezi sadece bir yer değil, daha geniş bir toplumsal ve tarihsel bağlamı ifade eder. Ancak, bu kavramın günümüzdeki anlamı, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından derin bir şekilde incelenmeye değer. Peki, Arz-i Mevud’un merkezi neresidir ve bu merkezi anlayış, farklı toplumsal grupları nasıl etkiler? Sokakta, toplu taşımada, işyerinde, sokaklarda gördüğüm sahneler üzerinden bu soruya odaklanalım.
Arz-i Mevud ve Toplumsal Cinsiyet
Arz-i Mevud’un merkezi, çoğu zaman eril bir bakış açısıyla belirlenmiştir. Tarihsel olarak bakıldığında, vaad edilmiş topraklar ya da kutsal kabul edilen yerler genellikle erkeklerin egemenlik alanı olarak görülmüştür. Ortaçağ’dan günümüze kadar, kutsal topraklara sahip çıkma fikri, erkeklerin liderlik, güç ve dominasyon kurma çabalarıyla şekillenmiştir. Toplumun “merkez” olarak kabul ettiği yerler, erkeklerin, özellikle de dini ve politik güce sahip olanların kontrolünde olmuştur. Kadınların bu merkezdeki yerleri ise genellikle sınırlı olmuştur.
İstanbul gibi büyük bir şehirde, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl iç içe geçtiğini gözlemlemek mümkün. Bir gün işten çıkarken, trafikte ilerleyen araçları ve bisikletleri izlerken, kadınların, çoğunlukla daha güvenli yolları tercih ettiğini fark ettim. Bu, kadınların toplumda fiziksel olarak daha az özgür hissettiklerini ve kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket ettiklerini gösteriyor. Arz-i Mevud’un merkezi, tarihsel olarak erkek egemen bir alan olarak algılandığı gibi, günümüzde de toplumsal cinsiyet eşitsizliği bu merkezdeki yerimizi belirliyor. Kadınlar, Arz-i Mevud’un “merkezi” olarak görülen, yani güç ve otoritenin somutlaştığı alanlarda genellikle daha az yer bulabiliyorlar.
Çeşitlilik ve Arz-i Mevud’un Merkezi
Arz-i Mevud’un merkezi, sadece cinsiyetle değil, aynı zamanda etnik kimlikler, sosyal sınıflar ve coğrafi farklılıklarla da ilişkilidir. Günümüzde Arz-i Mevud’un merkezi, dünya çapında farklı etnik grupların, kültürlerin ve toplulukların çok katmanlı deneyimlerine dayanıyor. Kudüs, örneğin, hem Yahudi, hem Hristiyan hem de Müslüman topluluklar için kutsal kabul edilen bir şehir. Ancak bu şehirdeki güç dinamikleri, bu grupların çeşitliliğini her zaman kapsayıcı bir şekilde yansıtmıyor. Burada belirleyici olan güç, çoğunluğun elinde, ve bu da, azınlıkların ve marjinalleşmiş grupların yaşadığı ayrımcılıkla doğrudan bağlantılı.
İstanbul’da da benzer bir durum var. Sokaklarda farklı kimlikler ve toplumsal gruplar bir arada var oluyor, ama bu birliktelik çoğu zaman eşit değil. Özellikle düşük gelirli grupların, göçmenlerin veya etnik azınlıkların yaşadığı mahallelerde, Arz-i Mevud’un merkezi daha uzak bir kavram haline geliyor. Bu gruplar, kent içindeki temel hizmetlere, temiz suya, güvenli ulaşıma ve sosyal güvencelere ulaşmakta zorlanıyorlar. Arz-i Mevud, onlar için sadece bir hayal, daha iyi bir yaşam ve eşitlikçi bir toplum bir ütopya gibi görünüyor. Oysa, bir yerde gerçekten toplumsal adaletin sağlanabilmesi için, herkesin bu merkezi “merkez” olarak görmesi ve oraya erişebilmesi gerekir.
Sosyal Adalet ve Arz-i Mevud
Sosyal adaletin temel ilkelerinden biri, eşitliktir. Arz-i Mevud’un merkezi, sosyal adaletin en yüksek düzeyde sağlandığı, herkesin eşit haklara sahip olduğu, her bireyin kimliğinden bağımsız bir şekilde huzur ve güven içinde yaşadığı bir yer olarak hayal edilebilir. Ancak günümüz dünyasında bu merkez, çok daha ulaşılması zor, sınırlı bir alan haline gelmiştir. Toplumsal cinsiyet, etnik kimlik ve sınıf farklılıkları, bu merkeze giden yolun önünde engeller olarak duruyor.
Bir gün, toplu taşımada bir kadının, bir grup erkeğin arasından geçerek yer bulmaya çalıştığını gördüm. Kadının durumu, İstanbul’un metropolünde yaşanan toplumsal sınıf ve cinsiyet ayrımlarının bir yansımasıydı. Kadın, bu durumun farkındaydı; çünkü toplu taşımada daha fazla yer bulabilmesi, şehirdeki “merkez” dediğimiz alanın ona sunduğu olanaklarla doğrudan ilişkiliydi. Bu tür deneyimler, Arz-i Mevud’un merkezi olarak düşünülen yerlerin, aslında her bireye eşit imkanlar sunmadığını açıkça gösteriyor.
Arz-i Mevud’un merkezi, sadece fiziksel bir coğrafya değil, bir toplumsal yapıdır. Bu yapıyı anlamak ve değiştirmek için, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, etnik ve sınıfsal farklılıkların etkilerini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ancak, bu merkezi herkes için ulaşılabilir kılmak, adaletin sağlanması adına atılacak ilk adım olabilir.
Sonuç: Arz-i Mevud’un Merkezi Herkes İçin Eşit Olmalı
Arz-i Mevud’un merkezi, tarihsel, kültürel ve toplumsal bağlamda farklı anlamlar taşır. Ancak, bu merkez, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından değerlendirildiğinde, herkes için erişilebilir ve eşitlikçi bir yer olmalıdır. Toplumda, gücün, otoritenin ve eşitliğin tezatlarını gözlemlemek, bu merkezin gerçekte kimler için “merkez” olduğunu sorgulamamıza sebep olur. Eğer bir toplumda herkes bu merkezi eşit şekilde görebiliyorsa, o toplum gerçekten adaletli ve eşitlikçi bir düzene sahip demektir. Biz de, bu merkezde herkesin yer bulabildiği bir dünya kurabilmek için üzerimize düşen sorumlulukları unutmamalıyız.